Öne Çıkan Yayın

Aşk...

Resim
  Aşk sadece barış, mutluluk, paylaşım değildir. Aşk savaşmaktır. Büyük mücadelenin ardından elde edilen aşk değerlidir. Aşkta dönüp gitmek yoktur. Dönüp gitmek çaresizliktir. Güçlü insan zırhını giyer ve aşkın karşısına çıkar. Aşk silahını çektiğinde ya bir hamle yapar ya da teslim olur. Ama dönüp gitmez. Kazanırsa aşk onundur. Kazanamazsa aşkın yasını tutacak kadar cesur ve sadıktır.                                                                                                   - Merve

Gözlem ve Astrolojiye Giriş




                                KARANLIĞA IŞIK TUTMAK
         
           Ele alacağımız konu gözlem. Ve aslında hayatımızın her anını farketmeden de olsa gözlem yaparak geçiriyoruz.Yaptığımız gözlemleri her zaman dile getirmiyoruz.Bazı gözlemlerimiz bilinçaltına yerleşirken,bazı gözlemlerimiz aklımızın hep bir köşesindedir.Anlık yaptığımız gözlemler çok dikkatimizi çektiyse dilimizden düşürmeyiz.Bazen de düşünce yapımız gereği çok dikkatimizi çeken , gözlemlediğimiz bir şeyi çevremizdeki insanlara anlatamayız.Ve bu gözlemler, etkisinde kaldığımız için bilinçaltımıza yerleşir fakat aklımızda kalmaz.Yani biz belleğimizden silindiğini zannederiz.Çünkü o gözlemin yerini başka gözlemler alır.Hatta bazen etkisinde kalmadığımız ama etkisinde kalmaya zorlandığımız gözlemler olur.Bu gözlemler bile etkisinde kalmadığımız halde bellekte yer edinir.Çünkü bu bir zorunluluktur.Defalarca bize bir komut olarak hatırlatılır.Ve bu komutun üstüne yeni komutlar verilir.Böylece hayatımız boyunca hiç unutmayacağımız bir hale gelirler.Ne de olsa çağımız bilgi ve teknoloji çağı değil mi!?Sürekli bir yarış halindeyiz.Bilmemiz ve daha çok bilmemiz gerekiyor.Bilgi de aynı para gibi bitmeyen ihtiyaçlardan.Belleğimiz sürekli yenileniyor.Hayat çok hızlı akıyor.Biz insanlar dört nala koşuyoruz.Sürekli belirsizlikler içindeyiz.Çünkü beynimize zorunlu olarak aktardığımız gözlemlerimizin bir gün doğruyken başka bir gün doğru olmadığını öğreniriz.Her şey karman çorman olur.Kendimizi bırakırız ve sürekli gözlem yaparız.''Bilgi,bilgi,bilgi...Nereden bulabilirim?Nasıl bulabilirim?Bundan daha iyisini yapabilirim.'' demekle geçiyor hayatımız.Kendi gözlemlerimiz sonuç vermeyince kopyala yapıştır yapıyoruz.Başkasının gözlemlerini kapalı bir kutu olarak alıp beynimizin içine koyuyoruz.Ama o kutuyu açamıyoruz.Açmak da istemiyoruz.Çünkü bu kutuyu almamız için biri bizi zorluyor.Böylece güvende olacağımızı bize söylüyor.Sonuç: EZBERCİLİK! Güvende miyiz? Hayır değiliz.Uygulamaya geçirmediğimiz sürece güvende değiliz.Biz gözlemi hazır olarak aldık.Ama o gözlemi kapalı bir kutu olarak aldık.Bırakın uygulamayı kavrama aşamasına bile geçemedik ki ! Gece olduğunda ve odamızda yalnız kaldığımızda hafızaya almak zorunda olduğumuz bilişsel gözlemleri bir kenara atıyoruz.Gündüz vakti geceden bile daha karanlık olduğumuzu hissediyoruz.Koşuşturmacalar,kavranmamış bilgiler,suratı asık insanlar,plan ve program halinde hareket etmeler,robot gibi her gün yapılması gereken ama yapılmaması istenen sıradan işler,her gün bir tuğla daha eklenmiş,hiçbir zaman sonu gelmeyecek zorlu engeller,iletişime geçmek zorunda olduğun zor psikolojiler,denge isteğine karşı dengesizlik...Eve gelip aynaya baktığımızda karşımızda absürt bir insan görüyoruz.Gece bile kendi karanlığı içinde yalnız kalmazken,bizim içimizdeki karanlığa ışık tutacak bir Ay'ımız bile yok.Kendi karanlığımıza kendimiz ışık tutuyoruz.Bir ümit geceyi bekliyoruz.Geceyi aydınlatan Ay bizim karanlık dünyamızı da aydınlatır diye.Yatıyoruz ve bilişsel dünyamızın ışıklarını söndürüyoruz.Tozlanmış ve üstündeki ağlarla açılması zor olan bir sandık su yüzüne çıkıyor.Fakat bu ağları ortadan kaldırmak günlük hayattaki engelleri aşmaktan zor değil.Çok güçlü görünüyorlar ama bir el atmamız yeterli.Çünkü beynimizin bizden  uzaklaştırmak istediği ne varsa ulaşmak istiyoruz.Bilinçaltımız beynimizin ötelediği duyuşsal dünyamızın ışıklarını yakıyor.Ne çok ihmal ettiğimizin farkına varıyoruz.Duygularımızın hepsi terkedilmiş,yasta ve hasta.Biz duygularımıza ne kadar açsak duygularımız da onları doya doya yaşayamadığımız için bize kızgın.Ağların merkezini tespit etmek için ilerliyoruz.Duruyoruz ve bir bakıyoruz.Karşımızda kalbimiz var ve ağlara rağmen yaşamamız için hala atıyor.Kalbimizin pencerelerini açıyoruz ve rüzgar bütün ağları temizliyor.Bütün duygularımız bir film şeridi gibi gözlerimizin önüne geliyor.Etkisinde kaldığımız ama unuttuğumuz tüm duygular...Yüzümüz duygularımızın etkisinde şekilden şekile girerken duyguları yaşamış gibi yapıp uykuya dalıyoruz.Rüyalarımızın yardımıyla başka bir dünyaya yol alırken özlediğimiz hayatı hatırlıyoruz.Bir zamanlar farkında olmadan da olsa gözlemlediğimiz şeyler film şeridi gibi geçiyor.Üç saniyeyi altı saat görüyor,bir ömür boyu yaşamak istiyoruz.Uyandığımızda doymamışlık hissine rağmen yapmak zorunda olduğumuz şeyleri hatırlayıp, ruhumuzu evde bırakıp, bir iskelet olarak dışarı çıkıyoruz.
          Bakıyorum çevreme...Herkesin elinde cep telefonları,tabletler,laptoplar...En yakın arkadaşlarımız haline geldiler bu minik şeytanlar.Ekrana baktığımız kadar birbirimizin yüzüne bakmıyoruz.Boş ekrana gülümsüyoruz ama bize anlamlı bakan milyarlarca iki çift göze gülümsemekten yoksunuz.İleride hayatımıza hangi mekanizmalar girecek kim bilir!Bilinmez.Onları izlediğimin,gözlemlediğimin farkında bile değiller.Sadece soğuk siyah ekrandan önce kendi yansımasına bakıp bundan büyük bir mutluluk duyan, aslında kendi dünyasına çekilmiş özgüveni eksik, egoist insanlar,kilidi açmadan önce kafalarını kaldırıp gözlerle temas etmeden çevrelerine kibirli gözlerle bakıyorlar.''Ekran tuşuna bastıktan sonra beni rahatsız edemezsin.''der gibi.Ekran tuşuna basıyor ve bir aydınlık beliriyor ve kendini asosyal,soğuk aletlerin ona sunduğu sözde SOSYAL medyanın büyülü dünyasına bırakıyor.Konuşmak yok.Jest ve mimiklerle yapılan iletişim sıfır.Bir hareketlilik ve ses yok.Uyuşmuşlar.Sanki hepsi hipnoz edilmiş gibi.Gözlerdeki o hipnoz halini görebiliyorum.Arada bir ekrana bakan soğuk suratların dudakları iki yana doğru kasılıyor.Etraf sessiz.Ben,gözlemlediğim insanlar,ellerindeki teknoloji harikaları.Her yerde var bunlardan.Toplu taşıma araçları,alışveriş merkezleri,restaurantlar,kafeler,yollar,okullar,iş yerleri...Kalabalığın içinde yalnızlık hakim. Bilgisayarlarla vakit geçirmekten bilgisayar gibi olduk.Sadece bilgiyi  sayıyoruz.Kavrama ve uygulama yok.Analiz ve sentez bir kayalıktan aşağı düşerken bize uzatılan ip gibi.Onu tutmamız imkansız.İpten uzaklaşma ihtimalimiz %100.Bu kadar net! Büyük bir problem ve kocaman kocaman soru işaretleri...Hazır gözlemlerden, istekleri doğrultusunda gözlem yapamayan kapalı kutu insanlar...Hepsi somurtuyor ve mutsuz.Kulaklıkları da takıyorlar.Hem somurtuyor hem de kendini iletişime kapatıyorlar.Kendi içinde dinlediği müziklerle mutsuzluğuna mutluluk ararken şarkılar ona ne kadar yalnız olduğunu hatırlattığında daha da mutsuz oluyor.Her şeye rağmen gözlerini yakaladığım insanların gözlerine bakıp gülümsüyorum karanlıklarına güneş olmak ümidiyle.Dışarıda hayat olduğunu göstermek istiyorum.Ağaçlar,çiçekler,hayvanlar,oksijen...
            Kendime yeni bir oyun buldum.Aslında bunu hobi haline getirdim.En başında belirtmiştim.Hayatımızın her anında gözlem yapıyoruz ve ben de sürekli olarak insanları gözlemleyen bir yapıdayım.İnsan psikolojisini seviyorum.Astroloji insanları daha çabuk çözmeme yardımcı oluyor.Tabi ki insanları belli kalıplara sokamayız.İnsan ucu bucağı olmayan bir varlıktır.Astroloji benim için sadece bir yardımcı.12 tane burcumuz var ve aslında insanlar o kadar da çözülmesi zor değil.Özellikle dikkatimi çeken bir burç hakkında defalarca gözlem yaptım ve yapmaya da devam ediyorum.İnsanların sürekli koşturduğu bir dünyada onların ruhlarına farklı şekillerde çözüm getirmenin eğlenceli olduğunu  ve insanlara anlattığımda onları mutlu ettiğini düşünüyorum.Sürekli olarak gözlemlediğim konulardan bir tanesi olan astrolojide en çok dikkatimi çeken burç koç burcu erkeğidir.Her insanın dikkatini çektikleri gibi benim de dikkatimi çekiyorlar.Koç erkeğine bakalım.Gözleri küçük ve çekik,burnu ince ve ucu hafif dolgun,ağız yapısı küçük ve dudakları hafif dolgun,çenesi belirgin,yüz hatları belirgin ve yüzünde izler taşıyan bir erkek.Kafasıyla sorunlar yaşayan bir erkektir ve aceleci olduğu için kafasını bir yerlere vurma ihtimali çok yüksektir.Orta boylu ve nadiren uzun boylu,kaslı,şık giyinen,kıyafetinin üstünde kesin bir markanın sembolünü taşıyan,kendinden emin bir yürüyüşle ortamına doğru yaklaşır.Özgüvenli ve sert bir ifadesi vardır ilk başlarda.Fakat ortamına girdiği anda aslında çok sert bir insan olmadığını anlarsınız.Son derece enerjiklerdir.Konuşkandırlar.Birden etraflarına neşe saçmaya başlarlar.Şaşırırsınız.Ağır kimliğinin altında nasıl olur da çocuk gibi bir insan olduğunu düşünürsünüz.Ama çocuk ruhludurlar.Bunu her yerde göstermezler.Sadece güvendikleri insanlara gösterirler.Dışarıya karşı her zaman duvarları vardır.Bu yüzden sert kimliğe bürünürler.Kendilerine fazla güvendikleri ve hep '' BEN'' dedikleri için dışarıya karşı sert göründükleri olur.Enerjiktir.Bir yerde çok fazla oturamaz.Oturmak zorundaysa bile kalkar, gezinir, gelir.Grubun lideridir genellikle.Çocuk ruhuyla da insanları bu konuda kolayca kandırabilir.Çünkü otorite ihtiyacını karşılaması gerekir.Birisi onu bir konuda eleştirdiğinde bunu kabul etmez.Dik başlıdır.Kendi kararlarına güvenir.Kimsenin onun kararlarına karışmasına izin vermez.Karışırsanız sizi elinin tersiyle iter ve öfkesini belli eder.Çünkü kırılmıştır.Yaşı ne kadar büyürse büyüsün çocuk ruhludur demiştik.Bu yüzden çabuk  kırılabilir.Birden eleştiri yapmaya başlar.Lafını esirgemez ve ağır laflar edebilir.Ama öfkesi anlıktır.Büyük patlamalar yaşar.Beş dakika sonra kedi gibi olur.Ama karşısındaki insanı büyük ölçüde yaralar.Özgürlük onun için çok önemlidir.Özgürlüğünün kısıtlanmasından nefret eder.Dostlarına da çok değer verir.Cömerttir.Maddiyata önem vermeyen insanlardır.Parayı kolaylıkla harcayabilirler.Dostları için parasını harcar ve manevi yönden de yardımcı olmaya çalışır.Bazen dostlarının sorumluluklarını üstlenir.Hayatı dolu dolu yaşar.Zor zamanlarda bile kendine eğlenecek bir şeyler bulur.Ev hayatından daha çok sosyal hayata daha düşkündür.Ama bazen eğlenmekten de yorulur.Sessizlik ister ve kafasını toplamak ister.Bu süre zarfında eve kapanabilir.Huzuru evde arar.Sürekli olarak bir işle uğraşmaktan hoşlanan tipler değillerdir.Onlar farklı alanlarda çalışıp meraklarını gidermek isterler.Kendisi ne kadar hareketli olsa da sakin,sessiz insanlar daha çok dikkatini çeker.Bunun sebebi de kendilerinde olmayan bir özelliği merak ettikleri içindir.Lüks ortamlardan daha çok hoşlanırlar.Bu burç erkeğiyle lüks yerlerde karşılaşma ihtimaliniz yüksektir.Koç erkeğiyle ilgili söyleyeceklerim bu kadar.Ama koç ve diğer burçlar hakkında insanlar üzerinde gözlem yapmaya devam edeceğim.Ne kadar zor olsa da soğuk ruhların karanlık dünyasına ışık tutmak paha biçilemez bir şey...

Yorumlar

  1. Ne güzel bir yazı olmuş. Başını ayrı sevdim, sonunu ayrı sevdim. Beğenerek okudum. Bir sonrakinde yay kadınını gözlemler misin acaba? :P

    Bir de içimizdeki karanlığı aydınlatan Ay bir başkası mı olmalı yoksa yine kendi karanlığımızı aydınlatan Ay kendimiz mi olmalıyız?

    YanıtlaSil
  2. Tabiki sırasıyla burçları yayınlıyoruum. :) Öncelikle koç ile başladım.Tarihlere göre koçtan sonraki burç olan boğa burcu ile devam edeceğim.Yay burcunu dikkatle inceleyeceğim.Benim ay burcum da yay :)

    İçimizdeki karanlığı aydınlatan Ay yine biz oluyoruz bence.Gece yattığımızda yine kendimize dönüyoruz ve kendimizle,kendi vicdanımızla başbaşa kalıyoruz.Bir başkası her zaman yanımızda olmuyor.Kader çizgisinde ilerlerken birileri hayatımıza giriyor,birileri hayatımızdan çıkıyor.Bu yolculukta yanımızdaki insanlar sürekli değişiyor.Sonra hepsi farklı yollar seçip bizle yolculuklarını tamamlayabiliyorlar.O yüzden birisine karşı zaafımız olmaması açısından kendimiz aydınlatmamız daha iyi bence.Çünkü karanlığımızı aydınlatan gittiğinde büyük bir boşluğa düşebiliriz.Bu bize zarar verir.O kişide derman ararken dert bulabiliriz.Zaten bu durum ciddi bir güven ister ve beşeri olan şeylere zannımca çok güvenmemek gerekir.Birine bağlanmak zorunda değiliz.Hem kendi karanlığımızı aydınlattığımızda kendimiz yaramızı sardığımız için daha güçlü oluruz.Daha çok tecrübe ediniriz.Yani kendimiziz diyorum. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kuş konduğu dala değil kanatlarına güvenirmiş sözü gibi. :)
      Ama hayatta bizi aydınlatan birinin varlığı da çok değerli bir durumdur bence. Tabi hep gitme eğilimindedirler, ister istemez. La La Land'de ki gibi bilmem izledin mi. “Ruh eşiniz sadece kendinizi bulmanıza yardım eder ve gider.” Gerçi bu cümle filmde geçmiyor sanırsam da filmi çok güzel özetlemiş. Yani...ben bilemiyorum. Kendimizi aydınlatmamız bence daha mantıklı ama kalbim de güzel, parlak bir Ay'ımın olmasını istiyor gibi...

      Sil
  3. Tabiki kendi kanatlarımıza güvenmeliyiz.O kanatların oluşması çok da kolay olmuyor ve bir kuş için kanat özgürlüktür ve o kanatları kaybettiğinde kuş kuş olma özelliğini kaybeder.Eğer konduğu dal bir kafesse özgürlüğünü yitirmiştir ama eğer öyle değilse istediği zaman gidebildiği için kendini mutlu hisseder.İnsanlarda da böyle.İlişkide özgürlük de önemli.Karşı tarafın özgürlük sınırlarına girdiğinde o insanın hakkına girmiş oluyorsun ve bitiyor bir şekilde.Ruh eşine gelince,dünyada her insan ruh eşini bulamıyor ve bana göre bir insanın ruh eşi ona kendisini nasıl bulacağını gösteremez.Çünkü zaten bir insan senin ruh eşinse senle aynıdır.Ama seninle zıt karakterli bir insansa karşındaki senin eksik yönlerini tamamlayabilir ve sen tamamlandığında kendini bulursun ve karşındaki insanı tamamlarsın ve insan farklı olana ilgi duyar.Kendisinden farklı olduğu için merak eder.Fakat ruh eşinin merak edilecek bir tarafı yoktur.Bu yüzden sıkıcı olur.Birşeyler karmaşık olmalı ki hayat tekdüze bir şekilde ilerlemesin.Karşımdaki insanla farklı düşünmeliyim,tartışmalıyım,belki de kavga etmeliyim,savaşmalıyım ki aşık olabileyim.İnsanlar farklılıklarıyla güzeldir.Kendimi bulmama yardım edip gitmemelidir.Herşeyden önce gitmemelidir yani.Çünkü gidiyorsa bir sıkıntı vardır.Kendini buluyorsun derken gittiğinde daha çok karanlıkta boğulursun.Çünkü Ay'ın gitmiştir.Büyük depresyon sebebi...Ama kendi ayın kendin olursan o ay seni hiçbir zaman terketmeyecektir.İstesen de kendini terkedemezsin.İnsanın sadık kölesi yine kendisidir.

    YanıtlaSil
  4. Nil Karaibrahimgil'den ''KANATLARIM VAR RUHUMDA'' çalsa ne güzel olur bunun üstüne :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aşk...

Büyük Blog Takip Etkinliği

Sinema ve Ben (MİM)